Seksen Yılda Bir
Hatun Teyze, zar zor çektiği pazar arabasıyla kapıdan içeriye girdiğinde kalbi öyle hızlı atıyordu ki... Kapının kenarına koyduğu zor zaman dostu koltuğuna ulaştığında, kendisini koltuğa atar gibi bıraktı. O günün aslında son günü olduğunu biliyordu ama kızına birkaç çeşit sıcak yemek bırakmak, en azından içi rahat gitmesini sağlayacaktı.
Nabzı normale döndüğünde poşetleri tek tek mutfağa taşıdı. İçlerini boşalttı ve başladı yemeklerini yapmaya. Çorbası, ana yemeği, pilavı, salatası tamamdı. Hem de fazla fazla. Sonra geçti yatak odasına ve gelinliğini giyer gibi giydi kar beyaz elbisesini ve beklemeye başladı Azrail’i. Azrail’in saati belli… Her seksen senede bir, yer neresi olursa olsun, aynı saatte gelirdi. Daha bir kere bile geç kalmamıştı Hatun Teyze ile olan randevusuna.
Hatun Teyze ilk kez Azrail’i gördüğünde seksen yaşındaydı. Yine böyle küçük bir evde ama bu sefer mutfaktan kokusu gelen hiçbir yemek yokken, aniden geliverdi Azrail. Hatun Teyze yavaşlayan nabzına yordu, her zamanki gibi bir şeyleri yoktan var etti sandı ama Azrail, o zamana kadar gördüğü en gerçek siluetti aslında.
Hatun Teyze 24 yaşındayken bir kara sevdaya tutulmuş ama babası onu başkasına vermişti. Kocası, Hatun Teyze’nin yüreğinde kopan fırtınadan habersiz onu alıp başka memlekete gelin götürmüş ve bir süre, yemeden içmeden kesilen, her gün biraz daha eriyen Hatun’un hastalığına çare aramak için onu doktor doktor gezdirmişti. Kocasının ne kadar iyi kalpli olduğunu gören Hatun ise kara sevdasını içine gömüp hayata yeniden tutunmanın yollarını aramış ve bu yollar iki erkek çocuk ile şenlenmişti. Aradan seneler geçmiş Hatun yaşlanmış ama içindeki sevda gepegenç kalmıştı. Kocası kendisinden yirmi sene önce vefat etmiş ve Hatun, hiç bıkmadan her hafta kocasının mezarını sulamış, temizlemiş ve onun hal hatırını sormuştu. Ama bir gün sıra kendisine de gelmişti.
Salonunda tek başına otururken hem de… Azrail kapıyı çalmadan gelmiş ve bir bardak toz şeker ister gibi canını istemişti. Aslında yorgun kalbi durmak için can atıyordu Hatun Teyze’nin ama Azrail’in başka bir planı vardı.
Geçti karşına ve konuştu: - Ben bugün senin canını almaya geldim Hatun. Ama sana ödül mü ceza mı olduğuna hala emin olamadığım bir teklifle…
Hatun şaşırdı. Nerede duyulmuştu ki Azrail’in bir fani ile pazarlığa tutuştuğu? Gözlerini açıp dinlemeye başladı.
- Bir zamanlar aşık olduğun ama içinden hiç atamadığın o adam, aslında senin birkaç sokak ötende yaşlanıp gitti ama sen onunla hiç karşılaşamadın. Peşinden buralara kadar geldi, seni aradı durdu ama yollarınız hiç kesişmedi. Ben de Allah’ın izniyle sana bir fırsat daha sunmaya geldim.
Hatun öyle heyecanlanmıştı ki, zamanı kontrol eden Azrail olmasa kalbi çoktan dururdu. Suskunluğuna yenisini ekledi ve dinlemeye devam etti. Azrail cevap beklemeden fırsatı açıklamaya başladı.
- Bugün ölecek ve bir annenin rahminden yeniden doğacaksın. Seni yine ona yakın tutacağım ve 24 yaşına geldiğinde bir kez daha hayatının aşkıyla tanışacaksın. Sen o olduğunu bileceksin ama o hiçbir zaman bilmeyecek. O, seninle ilk defa karşılaşır gibi aşık olacak, sense seksen senelik aşkının üzerine ekleyerek gideceksin. Her seferinde ona daha yakın olacaksın; bu hayatında yakın köylerde doğdunuz, bir sonrakinde komşusu, bir sonrakinde iş arkadaşı, bir sonrakinde en yakın arkadaşı ve belki bir sonrakinde karısı olabileceksin. Kim bilir kaç kere, seksen sene yaşaman gerekecek onun karısı olabilmek için. Zannetme ki onu bulduğunda da seksen sene tutabileceksin ellerinden… Senin seksen sene yaşayacağın kesin ama kaç senesini onunla geçirirsin söyleyemem.
Hatun Teyze bu teklif karşısında dut yemiş bülbüle döndü, sustu ve sadece Azrail’in gözlerinin içine baktı acaba gerçek mi diye. Bülbülün güle aşkı geldi gözünün önüne; bülbül aşk, gül sevgili… Gül naz eder, bülbül niyaz. Bülbül, o koca bahçede sadece bir sefer gül ile baş başa kalabilmek için kaç kere dayanırdı seksen yılı devirmeye?
“Tamam” dedi Hatun Teyze. Azrail ikinci kez soracak oldu, ‘emin misin istersen düşün’ diye. Koca Azrail’i susturdu, yıllar içinde törpülene törpülene küçücük kalmış Hatun Teyze ve “gerek yok” dedi, “ben gereğinden çok düşündüm.”
Bugün, Hatun Teyze beşinci kez dönecekti bu seksen yıllık yolun başına. Her seferinde iyi adamlarla evlenmesi ve onu hiç üzmeyen çocuklara sahip olması şanstan olamazdı, belli ki Allah’tandı. İlk seferki kadar tecrübesiz değildi artık. Yıllar içinde geride kalanları da düşünmeyi, onlara bir kap yemek bırakmayı, son kez evi temizlemeyi ve hatta onları biraz olsun güldürecek notlar bırakmayı öğrenmişti Hatun Teyze. Ve şimdi yine o kuyunun başındaki yol ayrımına gelmişti işte. Orada nasıl karşılanacağını, aşık olduğu adamın aslında kime dönüşeceğini bilmeden geçireceği 24 yıllık yolun başı… Sonrası ise bambaşka bir muamma… Sonra belki onun karısı olacaktı belki de en yakın arkadaşı… Kim bilir belki bu sefer de aşık olduğu adamın değil de karısının en yakını olurdu Hatun Teyze… Acının nasıl geleceğini bilmeden söz vermişti Azrail’e.
Ve en sonunda geldi Azrail. Her zaman olduğu gibi yine dikildi Hatun Teyze’nin karşısına ve sordu: “Bu hayatından memnun kaldın mı Hatun?”
Tüm ayrıntıları doğru hatırlayabilmek için geçtiği her seksen yıllık yolu ayrı ayrı dosyalamıştı beyninde ama bu en acısıydı. Gerçi en son olan hep en acısı oluyordu çünkü ona diğerlerinden bir adım fazla yaklaşıyordu. Her gün görmüştü bu sefer, her gün konuşmuştu… Ailecek ne yemekler yemişler ne seyahatler yapmışlardı. Yanında kocası vardı Hatun Teyze’nin ve onun yanında da karısı… Bu sefer onunla tanışmak için biraz geç kalmıştı çünkü tanıştıklarında o çoktan evlenmişti. Ve en acısı da bu sefer aşklarını birbirlerine hiç itiraf edememişlerdi. Bakışmışlar, aşklarını içlerinde yaşamışlar ve bir kere bile el ele tutuşmadan ölümün ucuna kadar gelmişlerdi. Yarın, Hatun Teyze’nin ölüsünü bu evden çıkarırlarken o da burada olacaktı. Karısı da onun yanında… Birlikte üzülüp birlikte ağlayacaklardı ama kimse bilemeyecekti onun içinde yaşadığı aşk yanığının kaç derece olduğunu. Hiç engelleyemediği bir kor gibi için için kalbinin kemiklerine kadar yanacak, sonra da son nefesini verecekti…
Azrail, uzun uzun düşünen Hatun’un aklının içine bir soru daha gönderdi; “Bu son olsun mu Hatun?”
Biraz daha düşündü Hatun Teyze ve dedi ki: “Her seferinde daha yaşlı bir ihtiyar oluyorum sanki ve her geldiğinde daha az cesur.”
Azrail o zaman yine sordu: “Bu son olsun mu Hatun?”
Hatun bundan öncekiler gibi son kez yavaş ve derin bir nefes aldı ve “olmasın” dedi. “Belki bu sefer olur!”