Yaprak
Yaprak, ormanın kalbinde, bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun ıslata ıslata kayganlaştırdığı çamur zeminde dakikalarca kaydıktan sonra tepetaklak dönerek bir çukurun içine düştü. Çukurun dibinde biriken suya defalarca dalıp çıkan yaprak, hayattan ümidini kesmiş, kendisini ölümün uyuşturan etkisine bırakmıştı ama ölüm, zannettiği kadar kolay olmayacaktı.
Debelenip durduğu suyun içinde bir anda normalden çok daha büyük bir dalgalanma hissetti ve kendisini işte o anda çukurun tam dışında, sırtını kaplayan yapış yapış çamurun içinde buldu. Bir kurdun tek bir adımı ile o suyun içinden kurtulmuş ama çok daha büyük bir yok oluşun içine saplanmıştı.
Eğer bir şehir içi ağacı olsaydı işler çok daha farklı ilerlerdi. O zaman kaldırım kenarındaki gider deliklerinden birisine düşer ve kanalizasyonda süzüle süzüle farelerin susuzluğunu giderdiği karanlık bir tünelde kuruyarak hayatını sonlandırırdı. Ama burada işler çok daha acımasız ilerliyordu. Şimdi Tanrı’dan çok güçlü bir rüzgar da dilese bu çamurdan kurtulmanın ihtimali bile yoktu. Ayrıca güneş çıksın ve toprağı kurutsun diye dilese de işler onun lehine işlemezdi çünkü aynı güneşin onu da kurutacağını çok iyi biliyordu.
Her şeyden ümidini kesmiş, yavaş yavaş kendisini göstermeye başlayan güneşi o uzun ve heybetli ağacın yaprakların arasından izlerken bir anda yukarıda tek başına kendisini izleyen yemyeşil bir yaprak gördü. Önce emin olamadı ve gözlerini ona dikip izlemeye devam etti ama yeşil yaprak, artık şüpheye yer bırakmayan gülümsemesiyle ona selam verdi. Önce buna çok sevindi çünkü hiç değilse hayatının son zamanlarını ona gülümseyen yeşil bir yaprağın sevgi dolu bakışlarıyla sonlandırabilecekti. Ama sonra ne halde olduğunu hatırlayınca öyle utandı ki; ıslak, kirli ve paramparça… Eğer onu henüz kendisi de yemyeşil bir yaprakken tanımış olsaydı o zaman birlikte aynı şarkıyı söyleyebilirlerdi belki ama bu halde imkansızdı. Zaten belki de gülümsemesinin sebebi sadece halini komik bulduğu içindi.
Yaprak, tüm bu düşüncelerin arasında savrulurken, güneş yavaş yavaş bulutları gözünün önünden çekti ve tüm parlaklığı ile yeryüzüne ısısını armağan etti. Sırtından güneşi alan yeşil yaprak artık daha canlı ve daha sevecendi sanki.
Ertesi gün ve ondan sonraki gün ve ondan sonraki gün… Her gün bir öncekinden daha güzel ama daha acımasız. İki yaprak birbirine aşık olduğunu anladıklarında artık birisinin ölümü beklediği çok aşikardı. Sert bir rüzgarın onu ağacından koparması şimdi kulağa o kadar da kötü gelmiyordu elbette. Ölümüne neden olan bu rüzgar aslında Eros gibi okunu da fırlatmıştı üzerine… Ne öğrendin diye sorsalar muhtemelen şöyle derdi; “aşk ve ölümü aynı anın içine sığdırmak sihirbazlık olamaz!”
Günler sonra yine bir gün, aynı kasırga ve yağmur başladığında yaprak, yeşil yaprağın gözlerinin içine derinlerden baktı. Veda ettiğini anlamak hiç de zor değildi. Ama yukarıdan ona gülümsemeye devam eden yeşil yaprak pek de bunu anlamışa benzemiyordu. Acaba onun, ölmek üzere olduğunu anlamamış olabilir miydi? Günlerdir bu anın gelmesinden korkmuşlar ve sonunda korktukları başlarına gelmişti. Bir kez daha bu savaşı kazanamayacağını o da en az kendisi kadar biliyordu. Ve işte yağmur ve rüzgar şiddetini arttırmaya başlamıştı. Rüzgar yaprağı yerinden kımıldatamazdı ama yağmur şiddetlenirse ıslanan topraktan kolayca kopabilir ve selin şiddetiyle ya yolda ya da bir sonraki durakta acımasızca can verebilirdi.
O böyle düşünürken ve kafasında planlar yaparken yukarıdaki yeşil yaprağı bir anda gözden kaybettiğini fark etti. Rüzgarın şiddetiyle yere düşen onlarca yaprağın içinde mi diye hızla gözleriyle onları tararken bir anda bir yaprak gelip tam üzerine düşüverdi. Önce çok şaşırdı ama sonra o yaprağın kim olduğunu anladı. Günlerdir beklediği rüzgar yardımıyla daldan kendisini kopartan ve aşkı için hayatını sonlandırmayı göze alan romantik aşık…
Sadece rüzgar değil yağmur da ona çok yardım etmişti. Yeşil yaprak, ıslanan vücudunu yaprağa öyle bir yapıştırdı ki artık kurusalar bile onları ayırmak çok zor olacaktı. Sararmış ve paramparça ruhuna başka bir beden bulmuş gibi sarıldı yaprak ona ve onlar el eleyken yağmur söz verdiği gibi şiddetini iyice arttırdı. Yağmur, imkansız gibi görünen bu aşkın çöpçatanı; yaprak, gerçeği sonradan gören acemi bir bilge…
İki yaprak, ormanın içinde el ele son turlarına çıkarlarken öyle mutlu öyle özgür ve şanslı…